Zeynep Gözübüyük

Nadiye ve Nil’in Doğum Hikayesi – Doğal Doğum

nadine dogum hikayesiEvet… Ben de artık anneyim. Meleğim 39+3 haftalıkken 03.03.2015 tarihinde saat 02.38 de dünyaya geldi. Aradan çok uzun zaman geçmeden, hazır o da mışıl mışıl uyuyorken ömrüm boyunca unutmamın mümkün olmadığı o muhteşem anları kaleme almak istedim. Ümit ederim ki okuyan birilerini korkularından uzaklaştırmaya da vesile olur bizim hikâyemiz.

Öncelikle tüm gebeliğim boyunca hep hareketli olmaya ve iyi beslenmeye elimden geldiğince dikkat ettiğimi söyleyerek başlamak istiyorum. 13. haftadan itibaren düzenli olarak hamile yogası yapmaya başladım. Haftanın bir günü sevgili Zeynep’in Acıbadem derslerine katılırken bir günü de İstanbul Doğum Akademisi’nde yoga yaptım. Bir süre sonra kendime güvenim gelince bunlara ek olarak evde kendim de yapmaya başladım ki her geçen gün çok daha etkili sonuçlar aldım. Bulduğum her fırsatta da bolca yürüyüş yaptım. Her şey yolunda giderken ve artık doğumuma haftalar kala 38+3 de mecburi sebeplerle değişen sigortam yüzünden hekim değiştirmeye karar verdim. Bu durumun motivasyonumu bozmaması için kendime hep telkinde bulundum. Sonuçta doğal doğumdu hayalimdeki ve ben de bunun için bedenimi her şekilde hazırlamıştım. Kısa sürede de olsa kendime yeni hatta belki de daha iyi bir hekim bulabilirdim. Doulam sevgili Özge’nin tavsiyesi ile Acıbadem Kadıköy’den Doktor Harika Bodur ile tanışmamız işte böyle bir arayışla başladı. Kendisi beni gerçekten çok sıcak karşıladı ve bu ani değişikliğin beni yıpratmaması için uzun uzun rahatlatıcı konuştu. Ben de kendisine hayal ettiğim doğumun detaylarını içeren tercihlerimi yazılı olarak sundum. Her maddeyi dikkatle inceledi ve saygıyla da cevaplandırdı. Sonunda da imzalayarak o hastaneye gelene dek benimle ilgilenecek ekibe gerekirse göstermemi söyledi. 

Aslında bir hafta öncesinde başladı doğum sancılarım kesik kesik ama çok üzerinde durmadan hayatıma devam ettim. Hatta birkaç işimi halletmek için tek başıma karşı yakayageçecek kadar cesaretli davrandım ama sonuç eşimin beni acilden toplaması oldu 🙂 Karnım öyle kasılıyordu ve bebeğim o kadar sıra dışı hareket ediyordu ki doğum başladı diye düşünüyordum. İlk bulduğum acile kendimi zor atıp hemen bir NST çektirdim ve gerçekten de ağrılarım çok şiddetli çıktı. Ancak doğum değildi, hiçbir düzen yoktu ağrılarda. Takip edip dinlenmemi söyledi doktor ancak bu ağrılar giderek artarak hafta boyunca devam etti. Gebelik boyunca pek yaşamadığım uykusuzluk ve bel ağrısı her geçen gün arttı. Üstüne bir de grip olup boğaz enfeksiyonu yaşamayı da başardım. 

Tüm bunlara rağmen yine de işlerimi yapmaya, son hazırlıkları tamamlamaya hatta evi temizlemeye devam ettim :) Doğumun olacağı günün sabahına ise gerçekten çok hasta ve bitkin uyandım. Gerçekten hissettim büyük günün o gün olduğunu. Öğlene kadar kendimi dinlendirip sonrasında evi süpürdüm, markete, postaneye gidip işleri hallettim ve her an sıklaşan ağrıların artık belimden bacaklarıma doğru vurmaya başladığını fark ettim. Hem çok bitkin hem de enerjik hissediyordum. Hayatımda hissetmediğim bir histi. Yerim de duramıyor kendime sürekli yeni işler çıkarıp oyalanıyor, ağrıları unutuyordum. Akşamüzeri eşimi arayıp eve biraz erken dönüp dönemeyeceğini sordum.  İlk tepkisi “Yoksa minik geliyor mu?” oldu heyecanla, ben de “Sanırım ama panik yapma sancı aralıkları sıklaştı ama emin olamıyorum” dedim. O gelene kadar ağrıları unutmak için mutfakta oyalandım, akşam için aldığım hamsileri yıkayıp aklımdan sancı kavramını silmeye çalıştım 🙂 Sonrasında da güzel bir duş alıp bebeğimi, bedenimi ve en önemlisi zihnimi sıcak suyla dinginleştirdim. Bu arada sancılar iyiden iyiye vurmaya başladı. Eşim gelince o yemeği hazırlarken ben sancı aralıklarını kontrol etmeye başladım. Aman Allah’ım 10 dakikanın altına düşmeye başlamıştı bile! Hemen sevgili doulam Özge’ye ve fotoğrafçım Derya’ya hazırlıklı olmalarıiçin mesaj attım. Belki bu gece onları uykusuz bırakabilirdim 🙂 Özge ağrı aralıklarını öğrenince miniğimin gelmeye başladığını söyledi, aralıkları not edip bir yandan da eşimin ayıkladığı balıkları biraz biraz da olsa yemeye çalışıyordum ki enerjim düşmesin ve uzun geceye dirayetim kalsın. Doğum dalgalarımın aralığının 5 dakikanın altına düşmeye başladığını görünce değerli doktorum Harika Bodur’a durumu bildirdim,o da hastaneye gidip bir kontrol ettirmemi söyledi. Ben bu arada gelen her dalgayı bol bol nefes alarak karşıladım. Pilatestopuma oturup yuvarlak çizerek kalçalarımı dinlendirmeye çalıştım. Eşim hastane çantalarımı arabaya indirirken hala emin değildi doğurduğuma ama ben biliyordum ki prensesim valizini eline almış çoktan yola düşmüştü 🙂

Kadıköy Acıbadem’e vardığımızda doğumhanede yapılan kontrolde şiddetli sancım olduğu ve 2 cm açılmanın olduğunu söyledi ebe. Doğumun başladığından zaten emindim ama 2 cm açıklık beni adeta hayal kırıklığına uğrattı. Saatlerdir vardı sancı nasıl olurdu da 2 cm olurdu hala. Sonra kendimi sakinleştirdim. Daha macera yeni başlamıştı, şimdiden pes edecek değildim ya. Eve dönüp orda beklememi önerdi ebe ama ben hastanede kalmakta ısrar ettim. Daha çok uzun bir yolun var burada hırpalanma diye de ekledi beni ürkütürcesine. Yine de orda kalmak istedim. Bu arada nefeslerimi çok düzenli ve kontrollü şekilde alıyordum. Ebenin dikkatini çekmiş olmalı ki eğitim alıp almadığımı sordu ve çok iyi gittiğimi de ekleyip beni motive etmeyi unutmadı 🙂

Odama çıkınca ilk işim Medine’den yıllar evvel özenle taşıdığım fatma ana eli otunu suya koymak oldu. Yumruk şeklindeki bu otun suyun içinde yavaş yavaş açılmasıyla rahmin de açıldığına inanılırmış yüzyıllardır. Doğru yanlış bilmem ama açılmalar boyunca onu izlemenin beni çok rahatlattığına eminim. Mümkün olduğunca dalgaları ayakta karşılamaya gayret ettim. Duvara dayanıp kalçalarımla daireler çiziyor, derin derin nefesler alıyordum. Doulam Özge belime masaj yapıyor eşim Taner de nefeslerime eşlik ediyordu. Bir ara plates topunun üzerinde duşun altında oturdum. Su beni inanılmaz derecede rahatlattı. Kasılmalar o denli yoğunlaştı ki bir ara nefesim kesiliyor zannettim. O an fark ettim ki doğru nefes almayı unutuyordum. Ne zaman ki nefesleri kaçırdım o zaman gerçek ağrıları sonuna dek hissettim. Doğru nefesin önemini kat ve kat anlamış oldum. Sürekli tuvalete gitme ihtiyacı duyuyor hatta klozetten kalkmak istemiyordum. 

Bu arada kontrole gelen ebe açılmalarım 3 cm olduğunu söyleyince bir hayal kırıklığı daha yaşadım. Sabahı bulur diye ekleyerek de gitti. Hal böyle olunca kaderime razı olup doulamı biraz nefes alması için hastane dışına, eşimi de Bursa’dan jet hızıyla gelen annemi karşılamaya yolladım. Nasıl olsa daha uzun bir yoldu bu, kısa süre yalnız kalmam da sakınca olmazdı. Ne olduysa bu 45 dakikalık yalnızlık süresi boyunca oldu. Her şeyi hayal meyal hatırlıyorum. Odanın kısık ışıklarında fatma ana elim açıldıkça bebeğime daha da çok yaklaşıyordum. Az evvel 3 cm açıklığın olduğunu söyleyen ebe yarım saat sonra kontrole geldiğinde gözlerini kocaman hayretle açarak 8 cm olduğunu söyledi. O cümle hayatımda duyduğum en güzel cümlelerden biri olarak hatıralarıma kazındı 🙂 Hemen doğumhaneye almak istediler ama eşimin gelmesi için direndim, onsuz o anı yaşamak fikri bile korkutuyordu beni. Eşim, canım annem ve sürpriz yapan kardeşimle birlikte doğumhaneye doğru yolculuk başladı.

Her şey o kadar çabuk oluyordu ki sabaha kadar sürer demişlerdi ama saat daha 1:30 du. Bebeğim beni yormadan gelmeye niyetliydi. Suratıma yayılan gülümsemeyle kendimi doğumhanede buldum. Daha doktorum bile gelmemişti ama bebeğim gelmek üzereydi. Dalgaları ayakta karşılamaya, yogada Zeynep’in öğrettiklerini yapmaya devam ediyordum. Hemşirelerin şaşkın bakışları altında dört ayaküstünde sırtımı rahatlatıyor, çömelip bacaklarımı açıyordum. Aylardır bıkmadan usanmadan yaptığım fiziksel ve ruhsal hazırlığın sayesinde her şey hızlı gelişiyordu. Derken doktorum şaşırarak doğumhaneye girdi ve ilk doğum için sürenin çok kısa sürdüğünü söyleyerek beni bir kez daha mutlu etti. Doğum masasında muayene ederken meleğimin saçlarını gördüğünü söyledi. O anki heyecanım tarifsizdi. Dakikalar kalmıştı kavuşmaya. Bir elimden eşim bir elimden doulam tutmuş bana kuvvet vermeye devam ediyorlardı. Suyum gelmemekte inat ettiği için doktorum bir aletle patlattı ve doğum taburesine oturmamı teklif etti. Tabure de birkaç ıkınmadan sonra bebeğim iyice aşağı indi masada birkaç ıkınmadan sonra doğum gerçekleşti.

Bebeğimi tam da dilediğim gibi göbeği kesilmeden kucağıma verdiler. Göbek bağı o kadar kısaydı ki göbeğimin üzerine attı doktor. Oradan şaşkın gözlerle bana, babasına, dünyaya bakıyordu. Bense ondan daha şaşkın, pembe pamuk tenine dokunuyor gözlerime inanamıyordum. Hayatımda görüp görebileceğim en güzel pembe renk onun teniydi. Göbeği kesilince göğsüme geldi o beni kokladı ben onu. O an hiç bitmesin istedim ama 10 dakikalık kucaklaşmanın ardından babasıyla beraber yukarıya çıkardılar miniğimi. Hastanenin adını bile duyunca kaçacak yer arayan canım eşim tüm sürecin kahramanı olmuş, bir an olsun elimi bırakmadan her şeyin kolaylıkla üstesinden gelmeme destek olmuştu. Dikişlerim sürerken gözyaşlarına boğulmuştum. Odaya giren hastabakıcı canımın mı yandığını sorduğunda cevabın çok netti “Hayır, bu gözyaşları bebeğime en arzu ettiğim şekilde kavuşabilmiş olmanın verdiği mutluluğun gözyaşları…” Sabaha kadar meleğime baktıkça sevinç gözyaşlarıma engel olamadım. O bana verilmiş en büyük hediyeydi.

Rabbim herkese benim yaşadığım gibi bir doğum hikâyesi nasip etsin. Bu süreçte yaptığı değerli yönlendirmeleri için sevgili Zeynep Gözübüyük’e ve doulam Özge Dündar Taşkın’a çok teşekkür ederim. Canım eşim Taner, annem Şengül ve kız kardeşim İlkay’a da bana verdikleri kesintisiz destek için binlerce kez teşekkürler. Sizi seviyorum…

  

Yorum Yaz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.